4 Temmuz 2011 Pazartesi

Srebrenisca’da Aslında Ne Oldu ?


Ey oğul annen çok yalnız, baban ve kardeşin de öldü …

Kente anlatılanın aksine yürüyerek girdiler. Önce siperdeki Bosna bayrağını alaycı bir şekilde, gülerek yere fırlattılar. Korumaların arasında hızla yürüyen tıknaz, gür sesli adam emirler yağdırmaya başladı : ‘‘Selmanagiç Reuf sokağı, kaldır o müslüman tabelasını hemen oradan’’ Tabi çevresinde asker bozması, saçı sakalına karışmış ayyaş bir çapulcu sürüsü vardı. ‘‘Size diyorum, çabuk sökün o tabelayı anlamıyor musunuz ? On kere söyletmeden yapın bir işi” dedi. Sonunda en ayık olanı tabelayı sökmeye çıkarken, O manzaralı bir yer buldu ve tarihi konuşmasını yaptı : ‘‘Bugün 11 Temmuz 1995 Sırp şehri Srebrenica'dayız. Büyük bir kutsal Sırp gününün öncesindeyiz. Bu şehri Sırp milletine armağan ediyoruz. Türklere karşı ayaklanmamızı hatırlayarak... Müslümanlardan rövanşı almanın zamanı geldi”


Bosna Savaşı’nın sonlarına doğru Boşnak Müslümanların birçok cephede zafer kazandığı bir sırada, öne çıkarılan Dayton Barış müzakereleriyle savaşın sona ereceğini gören Sırplar, avantaj elde etmek için iki stratejik kent olan Gorajde ve Srebrenica’yı ele geçirmek maksadıyla bütün güçleriyle saldırdılar. Artık son ve en kanlı senaryonun sahneye konulacağı güne gelinmişti. Başrol oyuncusu tıknaz, gür sesli adam Sırp Kasabı Ratko Miladiç’ten başkası değildi ve tarihler 11 Temmuz 1995’i gösterdiğinde son sahne Srebrenisca’daydı.



Güvenli Bölge ???

Bijeljina, Brutunaç ve Zvornik gibi sözde güvenli bölgelerden kaçan on binlerce Boşnak Müslüman Srebrenica’ya yönlendiriliyordu. Dağ yolunu kullanarak Tuzla’ya kaçmak isteyenler ise bizzat Birleşmiş Milletler görevlilerince ikna edilerek yine bu bölgeye sığınmak zorunda kalmış, şehrin 10 bin olan nüfusu 60 bine dayanmıştı. Kış ayının zor şartları altında insanlar sokaklarda yatıyor, açlık ve sefaletle boğuşuyordu. Şehirde elektrik, tıbbi malzeme, yakacak yoktu. İçme suyu bulmak bile başlı başlına sıkıntı haline gelmişti ve ne yazık ki insanlar her gün başka bir vaad ile kandırılıyor, kent dışında güvenli bölge kalmadığına inandırılıyordu.

Miloseviç’in eski korumalarından Nasır Oriç’in kurduğu Boşnak Müslüman direniş örgütü ilk yıllarda Yugoslavya ordusunun tüm imkanlarını kullanan Sırplara karşı Srebrenica’yı var gücüyle savundu. Aslında bölgeye uygulanan ve en çok kendilerinin zarar gördüğü ambargoya rağmen müthiş direnmişlerdi.

1993 yılında Srebrenica’nın etrafındaki çember gittikçe daraltılmasına rağmen gerekli önlemleri almayan Birleşmiş Milletler ve NATO’nun tavrı Sırp güçleri cesaretlendiriyordu. Nihayet 16 Nisan 1993’teki olağanüstü toplantısında almış olduğu 819 ve 824 no’lu kararlarıyla Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi; Saraybosna, Tuzla, Jepa, Gorajde ve Bihaç ile birlikte Srebrenica’yı da güvenli bölge ilan etti. Bu kuşatılmış bölgeler evvelce Fransız General tarafından “barışın önündeki en büyük engel” olarak nitelenmişti.

Srebrenisca Belgrad’a giden koridorda en önemli kapıydı. Ayrıca bu bölgenin en zengin yeraltı kaynaklarına sahipti. Kısaca, burada Boşnak Müslüman nefesinin olması bile düsünülemezdi.
Birleşmiş Milletler bir yandan Sırpları şımartırken bir yandan da Srebrenisca ve  Potoçari’de ki insanların kendi korumaları altında olduğunu ve en ufak saldırının karşılığının çok ağır olacağı tehditlerini savuruyordu. Tüm bu verilen garantilerle Müslüman Boşnaklar kandırıldı ve sonunda silahlarını Birleşmiş Milletler askerlerine teslim ettiler.



Düğmeye Basılıyor …

Yıllarca çevre bölgelerde katliam yapmak ile yetinen Sırp güçleri NATO Kuvvetlerinin uydu ile evi gibi izlediği bölgede pikniğe gider gibi rahat hareket ederek, 8 Temmuz sabahı kenti tank ve top ateşiyle bombardıman etmeye başladılar. Kuşatmada Sırbistan’dan gelen ağır silahlarla saldıran Sırp askerlerinin yanı sıra Arkan’a bağlı paramiliter Sırp çeteleri, Rus Ukrayna, Romanya, Bulgaristan askerleri ve Yunan gönüllüleri de yer almıştı. Bu maksatla Sırplarca bölgeye 12 bin asker, 30 tank ve top ile Sam füzeleri sevk edilmişti.

Boşnak Müslüman savaşçılar Barış Gücü’ne teslim ettikleri silahların geri verilmesini istemelerine rağmen isteklerine olumsuz cevap aldılar.

Bombardımanların sıklaşması ve atılan roketlerin sığınmacıların bulunduğu merkezin ve Barış Gücü’nün gözlem yerlerinin yakınlarına kadar ulaşması sonucu Hollandalı komutan Birleşmiş Milletler merkezinden yardım istedi.

Ertesi gün Sırp güçlerin bombardımanı ağırlaştı. Hollanda gözlem mevzilerine giren Sırplar 30 askeri rehin aldılar. Sırpların elinde Hollandalı askerlerin isimleri ve mühimmat bilgilerini gören tim komutanı, daha sonra “bizi Fransızlar sattı” diyecekti. Yine deşifre olan telefon konuşmalarında, Fransa Genelkurmay Başkanının Sırp Generale hitaben ‘Mladiç’e söyle paket hazır 5 günü var bu sefer beceriksizlik istemiyoruz’ mesajı medeni Avrupa’nın gerçek yüzünü bir kere daha ortaya çıkartmıştı.
Aynı gün Sırplardan kaçan binlerce sığınmacı, güneydeki kamplardan şehrin iç bölgelerine akın etmeye başladı.

10 Temmuz günü Hollandalı birliklerin komutanı Albay Karremans, Sırpların Hollanda mevzilerini bombalaması sonrasında Birleşmiş Milletler’den yardım istedi. Birleşmiş Milletler Yugoslavya Koruma Gücü Komutanı General Bernard Janvier önce direndi ama Albay Karremans’ın ısrarı sonrasında kabul etti. Ne gariptir ki yine gizli bir el uçaklar şehre ulaşmadan Sırp saldırıları geçici olarak durduruldu ve saldırılar ertelendi.

Srebrenica’nın düşmesinden önce General Janvier, Birleşmiş Milletler güçlerinin bu tepkisizliğini savunarak basın toplantısında şu açıklamayı yaptı: “Herkese bir kez daha hatırlatmak isterim ki, Bosna Hükümet Ordusu birlikleri kendilerini savunacak güce sahiptir. Hem Srebrenica’ya yönelik bir müdahale yapmamız da Boşnaklar tarafından istenmemektedir. Oradaki durum 1993’teki gibi değil. Aldığım bilgilere göre Boşnak askerler Srebrenica yolu üzerindeki Hollanda askerlerine ateş etmekte ve Srebrenica üzerinde uçan NATO uçaklarına saldırmaktadırlar. Boşnak Müslümanlar bizi arzulamadığımız bir yola çekmeye çalışmaktadırlar.” Birleşmiş Milletler Yugoslavya Özel Temsilcisi Yashushi Akashi de: “Saldırıları Boşnak Müslümanlar başlatıyor. Sonra da Birleşmiş Milletler ve uluslar arası gücü yanlış kararlarına ortak etmeye çalışıyorlar.” diyerek Janvier’in bu ifadelerine destek verdi. Daha 3-5 gün önce Sırpları suçlayanlar şimdi ellerinden silahlarını aldığı ; çaresizlik ve yokluk içinde katillerin önünden kaçan Bosnalıları hedef tahtası haline getiriyordu. Tüm dünyanın gözünün içine baka baka kurbanlar katillere teslim edilecek ve minareyi çalan kılıfını uyduracaktı.

Aynı gün akşam üzeri kent merkezinde bulunan 4 bin civarında sığınmacı panik içerisinde sokaklarda koşuşturuyordu. Hollanda mevzileri etrafında büyük kalabalıklar toplanıyordu.

Hollandalı komutan Sırpların ertesi gün 06.00’a kadar güvenlikli bölgeden çekilmedikleri takdirde NATO uçaklarının büyük bir hava saldırısı başlatacağını söyledi.

11 Temmuz’da Sırp güçleri beklenen saatte geri çekilmedi. Bir kere daha devreye giren Fransa, mensubu bulunduğu NATO’yu bile oyuna getirmişti. Saat 09.00’da Albay Karremans Saraybosna’daki merkezden, yakın hava desteğinin yanlış biçimde istendiği yönünde bir mesaj aldı. Saat 10.30’da tekrar gönderilen dilekçe General Janvier’e ulaştı; ancak bu esnada 06.00’dan beri havada olan NATO uçakları yakıt ikmali için İtalya’ya dönmek zorunda kalmışlardı.

Gün ortasında çoğunluğu kadın, çocuk ve zayıflardan müteşekkil 20 bin den fazla sığınmacı Potoçari’deki ana Hollanda üssüne kaçtılar.

Saat 14.30’da hava saldırısı konusundaki kararsızlık nihayet sona erdi ve iki Hollanda F-16 uçağı Srebrenica’yı kuşatan Sırp mevzilerine iki adet bomba bıraktı. Bombalardan biri bir Sırp zırhlı taşıyıcıyı vurdu, diğeri ise bir tanka isabetsiz atış yaptı. Sırplar bu saldırılara ellerindeki Hollandalı rehineleri öldürecekleri ve sığınmacıları bombardıman edecekleri tehdidiyle karşılık verince bundan sonraki saldırılar durdu.

Bu saate kadar tek başına direnen Hollanda Askerlerinin komutanı Albay Karremans’in odasına meçhul bir telefon bağlandı. Ahizeyi kaldıran Albay’ın karşısında Vatikan vardı. Kısa süren konuşma biter bitmez Albay’ın süngüsü düştü. Artık Srebrenisca’daki durum aynen Albay’ın emekliliğinde yazdığı kitabın adı gibi olmuştu: “Buralar kimsenin umrunda değil…”

Daha düne kadar Mladiç’i muhattap almayan Albay Karremans onun yemek davetini kabul etti.  Albay Karremans’in kulağının çekildiği yerden cesaret alan Mladiç, Boşnak Müslümanların derhal silahlarını teslim etmelerini şart koştu. Yemek ilerledikçe Mladiç’in üslubu değişmiş tehdit ve hakaretler savurmaya başlamıştı. Belindeki silahı masaya koymuş, içtikçe saldırganlaşmıştı. Boşnak Müslümanlardan bir öğretmeni temsilci atayıp ona da tehditler savurdu. Yemek bitiminde artık Boşnak Müslümanların kaderi belli olmuştu.

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Butros Gali Atina’da “barışa yaptığı katkılardan dolayı” Onasis Ödülü aldığı, Avrupa ise faşizme karşı zaferinin 50. yılını kutladığı dakikalarda Boşnak Müslümanlar katillerine teslim edilmeye başlanmıştı.

Hollandalı askerlere aynı saatlerde kulaklıklı kaset çalar ve güneş gözlükleri dağıtıldı. Kampa giremeyen ve dağlara kaçamayan Boşnak Müslümanlar ayrım yapılmadan yakınlardaki bir okulun bahçesine götürüldü. Burada akıla gelmeyecek aşağılık metodlar ile öldürülüp, kadınların ırzına geçildi. Hemen kampın önünde 9 yaşında bir kız çocuğuna defalarca tecavüz edilmiş, Hollandalı askerler nöbet tuttukları yerden olayı sadece seyretmişlerdi. Daha sonra kasatura ile öldürülen bu çocuğun haykırışlarına kamptan yapılan “Güvendesiniz, Birleşmiş Milletlerin koruması altındasınız” anonsları karışmıştı.

Hollanda Askerlerin çektiği şeridin içine giremeyen zavallılar 15-20 adım ötede alçakça oyunlar eşliğinde katlediliyordu. Kız mı ? erkek mi ? bahisleri yapılıp hamile kadınların karnı deşiliyor, kardeşler birbiri ile ilişkiye girmeye zorlanıyor, kabul etmeyince anne babasının önünde kurşuna diziliyordu. Zavallıların feryadına Çetniklerin kahkası, kamptakilerin ağıtları eşlik ediyordu.

12 Temmuz sabahı, otobüsler kadınları ve çocukları Boşnak Müslüman bölgesine taşımak üzere kente gelirken Sırplar, 12 ile 77 yaş arası bütün erkekleri “savaş suçlusu sanıkları sorguya çekmek” bahanesiyle ayırmaya başladı. Hollandalı askerler Sırpların emri altına girmiş ve emir almaya başlamışlardı.

Sonraki otuz saat içerisinde 24 bin dolayında kadın ve çocuk bölgeden tahliye edildi. Ayrılan yüzlerce erkek ise kamyonlara ve depolara doldurulmaya başladı.

Kadın, çocuk ve yetişkin erkekten oluşan 15 bin civarında Boşnak Müslüman Bosnalı grup Susnjari’de toplanarak, Tuzla’ya ulaşabilmek için ormanlık bölgeye geçtiler. Gece boyu Srebrenica’dan dağlar üzerinden kaçmaya çalışırken Sırplar tarafından bombardımana tutuldular. Bu aslında ölüm yürüyüşüydü. Kasap Arkan’ın katillerine, Sırp tuzaklarına, kimyasal silahlara ya da açlık ve susuzluğa kurban gitmeyen çok azı Tuzla’ya salimen ulaşabildi.

13 Temmuz’da Karavica köyü yakınında bir depoda silahsız Boşnak Müslümanlar şehit edilmeye başlandı.

11 ve 12 Temmuz tarihlerinde Mladiç ve adamlarının Brutanaç’ta Hollanda üssü yetkilileri ile yaptıkları görüşmeler sonucunda, Barış Gücü askerleri Hollanda üssü durumundaki Potoçari’ye sığınan 5 bin Boşnak Müslümanı Sırplara teslim ettiler. Buna karşılık Sırplar Nova Kasabası üssünde tutulan 14 Hollandalı askeri serbest bıraktılar.

Potoçari’ye kadar gelen Mladiç televizyon kameraları karşısında kimseye bir şey yapılmayacağı ve herkesin güvenle Srebrenica dışına çıkarılacağı garantisi verdi. Gelen kamyon ve otobüse bindirilen erkeklere, esir değişimi için Tuzla’ya gönderilecekleri söylendi. Bu sırada görevi bu insanları korumak olan Hollanda askerleri kampı didik didik arıyor buldukları Müslüman Boşnakları Sırplara teslim ediyorlardı. Hatta kampta görevli olan Boşnakları bile elleri ile katillere teslim ettiler. Bu insanlarda 2 gün içerisinde soykırımdan nasibini aldı.

Otobüsler ile Müslüman Bölgesine gönderilen kadın ve çocuklar ise 11 kontrol noktasında durdurulmuş her defasında otobüsten birkaçı indirilerek tecavüz ve işkenceler sonucu öldürülmüştür.
Sırp güçlerinin kenti ele geçirdiği ilk beş günde katledilen masum Boşnak Müslüman sivil erkek sayısının 10 bin civarında olduğu düşünülmektedir. Boşnak Müslümanları şehit ederken kurşuna dizme, yakma, diri diri gömme gibi insanlık dışı birçok yöntem uygulandı.

İnsanların çoğu Bratunac’ta, Bosna savaşı sırasında katliam merkezi olarak kullanılan bir okulun spor salonunda şehit edildi. Beş gün süren bir vahşet  sonrası yüzlerce Bosnalı Nova Kasabası yakınında bir futbol sahasında şehit edildi. Sırplar Boşnaklara zorla kazdırdıkları çukurların önüne yine Boşnakları dizerek, kurşuna diziyor, sonra da yine Boşnaklara çukuru kapatmalarını emrediyorlardı. Vahşetin boyutları o kadar ileri gitmiş ki, kıyımdan zevk alan Sırplar Boşnak Müslümanların yüzlercesini bir çukura ölüm tehditleriyle dolduruyor, ardından buldozerle diri diri gömüyorlardı. 
Dağ yolundan kaçmaya çalışan Bosnalılar’ın bir kısmı yollara inmiş, can havli ile Birleşmiş Milletler askeri üniformalı Çetniklerin eline düşmüştü. Ne kadar acıdır ki Birleşmiş Milletler’in üniformaları, telsizleri, zırhlı araçları, Boşnaklara ait tuttukları tüm kayıtlar katillerin elindeydi.  

16 Temmuz’da Srebrenica’dan kaçıp Boşnak Müslüman hakimiyetinde ki bölgeye ulaşan ilk Bosnalılarla birlikte soykırım haberleri de ortaya çıktı. Görgü tanıkları inanılması güç vahşet öyküleri anlatıyorlardı.

Birleşmiş Milletler ile Sırplar arasındaki müzakereler neticesinde ; Hollandalıların geride silahlarını, yiyeceklerini ve sağlık gereçlerini bırakarak en azından Srebrenica’yı terk etmelerine izin verildi. Birleşmiş Milletler Hollanda Birliğinin ayrılışı sırasında Albay Karremans’e hediyeler takdim eden ve övgüler yağdıran Mladiç onun kulağına eğilerek : “Malzeme silah ve erzaklarınızı burada bırakacaksınız, depolardaki malzemeye de ihtiyaç duyacak kimse kalmadı” demişti.



Her zaman iyiler kazanmaz …

Srebrenisca insanlık tarihindeki en büyük kara lekelerden biridir. Artık kimse için hiçbir yer güvenli değildir. Ve görülmüştür ki artık Birleşmiş Milletler hiçbir doğruluğu ve inandırıcılığı olmayan bir kurumdur.

Savaştan önce nüfusunun % 75 i Boşnak Müslüman olan bu kasabada artık bu insanların varlığı kalmamış ve sanki ödül verilir gibi bölge tamamen katillere teslim edilmiştir.

Ölenlerin büyük kısmı, toplu mezarlara gömülürken bölgede her geçen gün yeni toplu mezarlar açığa çıkmaktadır. Buralardan elde edilen bulgulara dayanılarak bu rakamın 13 bin’e kadar çıkabileceği tahmin edilmektedir.

Katliamdan 6 ay sonra Uluslar arası Savaş Suçları Mahkemesi müfettişleri bölgede çalışmalara başladılar. Onlarca toplu mezar açıldı. Binlerce iskelet gün yüzüne çıkarıldı. Bu çalışmaların sonunda çok sayıda delil toplandı.Ama hala kaybolan binlerce kişinin nerede olduğu, hangi mezarda yattığı bilinmemektedir. Öldürdükleri insanları parçalamış, asit dökmüş parçalayarak defalarca farklı yerlere gömmüşlerdir.

Bu acı hikayenin başında anlattığımız gibi Srebrenisca aslında bir sahneydi. Bugün bu soykırım ile ilgili sadece taşeron 20-25 kişinin peşine düşülmüş ve başroldekilerin cezalandırıldığı mesajı verilmiştir. Oysa yıllarca hareketsiz duran Sırpların nasıl 5 gün içinde bu kadar hızlı sistematik ve hızlı bir şekilde bir katliam gerçekleştirdiği sorusu irdelenmemiştir. Bosnalı Müslümanlar güvenli bölge diye Srebrenisca’ya toplanmış, orada dış dünya ile bağlantıları kesilmiş, ellerinden silahları alınmış ve Sırplara tüm kanun ve kurallar ayaklar altına alınarak teslim edilmiştir. Ellerinde katliamın belgeleri ve kasetleri bulunan Hollanda birliği bunları yanlışlıkla ??? silmiştir. Bölgedeki sıkı ambargoya rağmen Yunanlı Gönüllü katiller turistik geziye gider gibi bölgeye geçmiş, Rus silah ve mühimmatları NATO kontrolündeki bölgeden dalga geçer gibi Sırplara teslim edilmiştir. Ve yıllarca Sırbistan’da milyoner elitler olarak yaşayan katiller ancak Arkan’ın öldürülmesinin ardından konuşmaları tehlikesi ortaya çıkınca savaş suçlusu durumuna düşmüşlerdir.

Sonuç olarak Srebrenisca’da sadece Birleşmiş Milletler, Sırplar veya Boşnaklar değil, insanlık kaybetmiştir. O iklim bir daha eskisi gibi olmayacak, ne olursa olsun kazan kaynamaya devam edecektir. Bugün Bosna’da doğan çocuklar bu acı ile doğmakta ve oyunlar baki kalırken sadece aktörler değişmektedir.

Tüm Avrupa dinler arası hoşgörü mesajları verirken bugün Bosna topraklarında dağlara dev haçlar dikilmekte, her İslam eserinin karşısına devasa Kilise ve kuleler yapılmaktadır. Bölgede her şey bir pamuk ipliğine bağlanmış ve savaş zamanı gelince yeniden servis edilmeye hazır tutulmaktadır. 
Son olarak anma törenlerinde tanışma fırsatı bulduğum Hasan Nuhanovic’in birkaç cümlesini sizin ile paylaşmak istiyorum : ‘‘Sırp Çetnikler Boşnakları taşıdığı Türk isimlerinden dolayı, Türklerden intikamımızı alıyoruz diye öldürdüler. Boşnaklara ‘Türk’ diye hitap eden Sırplar burada Türkleri istemiyoruz, bütün Türkleri Türkiye`ye göndereceğiz diyerek silahsız masum insanları öldürüyorlardı.’’

Bugün hala Srebrenitsa`daki bazı duvarlarda, katliam esnasında Sırplar tarafından yazılmış, ‘Sve Turci u Turciju’ (Bütün Türkler Türkiye`ye) sloganlarına rastlamak mümkündür. Ben de gündeminde hep Arap kardeşleri konuşulan ki o Arap kardeşler atamız Osmanlı’ya neler yaptılar bunu bilen biri olarak diyorum ki:

Volim te BOSNA, Volim te SANDŽAK… (Bosna’yı ve Sancağı seviyorum)

Tanrıverdi, İlker
14.07.2008, Budapest




Gidenlerin Ardından …

Medeni Avrupa : Srebrenitsa Katliamı’nın üzerinden 12 yıl geçtikten sonra Lahey Uluslararası Adalet Divanı, Srebrenitsa’da yaşananlarla ilgili kararında “Srebrenitsa’da yaşananlar soykırımdır, ancak Sırbistan katliamdan sorumlu tutulamaz" dedi. Katliamdan kayıp şehir Atlantisliler sorumlu tutuldu. Zavallı insanları savunmasız diri diri mezarlara gömdürenler, o mezarlardaki çığlıklar hala duyulurken geride kalanları da koskoca hayal kırıklıkları ile baş başa bıraktılar.

Birleşmiş Milletler : Bir zamanlar Dünyanın en saygın kurumlarından biri olarak görülen BM; Bosna ve Afrika’da ki soykırımlarda, kurbanları güvenli bölgelerde toplayıp katillere teslim etme davranışlarını defalarca gösterince son yapılan kamuoyu yoklamalarında güven vermeyen kurumlar listesinde ikinci sıraya yükseldi.

Yarbay Karremans : Dünya onu on binlerce masum boğazlanırken Sırp katiller ile kadeh kaldırması karesi ile hatırlayacak. Kendisine canlarını emanet eden on binleri katillere teslim etti ama hiçbir olay ile ilgili suçlanmadı. 21 temmuz 1995 tarihinde, soykırımdan üç gün sonra, Hollanda birliği tören eşliğinde bölgeyi terk etti. Törende Karremans, Mladiç tarafından kendisine verilen hediyeleri kabul etti. Ülkesi Hollanda’ya döndüğünde ise rütbesi yükseltildi. "Benim düşüncem Bosna'da binlerce insanın gereksiz şekilde hayatını kaybettiği yönünde. Ancak bizim de askerlerimiz öldü." dedi. Bölgede iki Hollanda askeri hayatını kaybetmişti. Emekliliğinde ‘Buralar kimsenin umurunda değil’ adında bir kitap yazdı

Hollanda Askerleri : Korumakla görevli olduğu 8 bin Boşnak`ın Sırplar tarafından öldürülmesine göz yuman Hollanda Birliği, ülkelerinde altın madalya ile ödüllendirildi. Bu askerlerden bir kaçı ‘‘Srebrenitsa Anıları’’ adlı bir kitap yazarak pişmanlıklarını dile getirdi. Soykırımın küçük bir kısmı ile ilgili görüntüleri Papalıktan aldıkları emir ile imha etseler de hala hayatının kalanını psikolog gözetiminde tedavi olarak geçirmeye devam edenler var.

Slobodan Milošević : Hakkında çok sayıda yolsuzluk suçlaması olan eski Sırp Devlet Başkanı Miloşeviç'in evi polis tarafından kuşatıldı. 1 Nisan 2001'de Sırp yetkililer Miloşeviç'in pazarlıklardan sonra teslim olduğunu ve Belgrad cezaevine gönderildiğini duyurdu. Hakkında ağır savaş suçları ile ilgili 66 ayrı dava bulunan Miloşeviç, dört yıl Hollanda'nın Lahey kentindeki eski Yugoslavya için kurulan Savaş Suçları Mahkemesi'nde yargılandı. 11 Mart 2006'da savaş suçlarından yargılandığı sırada Lahey'de (Den Haag) öldü.

Radovan Karadžić Bosna Savaşı'nın bitmesinden sonra uluslararası savaş suçları mahkemesi Bosnalı Müslümanlar ve Hırvatlara karşı savaş suçu işlediği gerekçesiyle onu resmen suçladı. Suçlamanın ardından kayıplara karışan Kariciç'in bazen Sırp Ortodoks kilisesi manastırlarında, bazen Bosna'nın doğusunda dağlık bölgelerdeki mağaralarda saklandığı iddia edildi. 21 Temmuz 2008 tarihinde yakalanmış ve eski Yugoslavya’daki savaş suçlularını yargılamak amacıyla kurulan özel savaş suçları mahkemesindeki yargıçların önüne çıkarılmıştır

Ratko Mladić : Papalık ve Fransızların beceriksiz şişkosu. Oysa o ne denildi ise fazlası ile yapmıştı. Kafası sadece katliama çalışan Mladiç, Bosna Savaşı sırasında Bosna Sırp Ordusu'nun Başkomutanıydı. Savaş sırasında Boşnak halkına karşı işlediği soykırım ve savaş suçlarından dolayı Lahey'deki Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından 16 yıldır tutuklama istemiyle aranmaktaydı. Sırbistan'ın AB diyeti olan  Kasap Mladiç, 26 Mayıs 2011 günü Sırp istihbaratı tarafından inşaat amelesi kılığında yakalandı. 31 Mayıs 2011 tarihinde de Lahey savaş suçları mahkemesine gönderildi. İlk savunmasında ”ben halkımı korudum” dedi. Oysa işkenceler altında öldürttüğü on binler ve geride kalan aileleri halkına kurşun bile sıkmamıştı.

Željko Ražnatović : "Tüm dünyayı özellikle ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright'i hayrete düşürecek bilinmeyen olayları açıklayacağım, bu geçmişteki bazı olaylara ışık tutacak bir enformasyon bombası olacak" diyen Arkan, bu açıklamanın hemen ardından 2000 yılında, Belgrad Intercontinental Oteli'nin lobisindeki özel köşesinde, maskeli kişilerin yaylım ateşi sonucu öldürüldü. Onun ölümü Bosna savaşında kullanılan kuklaların artık konuşmaya başlayacağı ihtimalini ortaya çıkartmış ve cadı avı başlamıştı. Bosnalı Müslümanlara ve Hırvatlara karşı yürütülen etnik temizlik operasyonunun en kanlı kısmını kendilerine Çetnik adını veren Sırp paramiliter grupları üstlenmişti. Bu grupların en acımasızı Arkan lakaplı Zeljko Raznatovic in yönettiği Kaplanlar adlı birlikti. Arkan ve grubu etnik yönden temizledikleri her Müslüman şehri için Belgrad’da ki yönetimden 1-2 milyon dolar ücret alıyorlardı. Srebrenisca’da yine başrolde Arkan ve katilleri vardı. Savaş sonrası  1 milyon Mark rüşvet verilerek Hırvatistan'in eski Devlet Baskani Franjo Tudjman'in talimatı ile serbest bırakıldı. Sırbistan’ın en zengin adamı olan mafya babası Arkan konuşmak ile ilgili tehditlerde bulununca Milošević’in adamları tarafından öldürüldü.

Zdravko Tolimir : Sırp Cumhuriyeti Genelkurmay Başkan Yardımcısı ve istihbarat ve güvenlik şefi olarak görev yaptı. Direnen Boşnak Ordusu Nasıl Teslim Alınır? başlıklı raporunda ; Savaşan Boşnakların yakınlarının bir araya getirilerek diğerlerinin gözlerinin önünde kimyasal silahlarla yok edilmesini; eğer teslim olma durumu gerçekleşmez ise tüm Boşnakların aynı yöntemle öldürülmesi, teslim olma durumu olursa kendileri ile birlikte ailelerinin Müslüman bölgelere güvenli bir şekilde nakledileceğine dair tekliflerde bulunmuştur. Bu teklifi dolayısıyla Sırplar arasında " Kimyasal Tolimir" olarak anılmıştır. 31 Mayıs 2007'den beri tutuklu bulunmaktadır. Bosna genelinde olduğu gibi Srebrenica insanlık faciasına öncülük etmek, kadın ve çocukların zorla göç ettirilip erkeklerin yok edilmesine katılmak sebeplerinden yargılanmıştır.

Bilyana Plavsiç : Bosna-Sırp Cumhuriyetinde iki yıl cumhurbaşkanlığı yaptı. 1992-1995 yılları arasında Radovan Karadziç ve Momcilo Krajisnik ile birlikte "Müslüman ve Hırvatlardan Arındırılmış Bosna" projesinin çerçevesinde Lahey'deki BM Savaş Suçluları Mahkemesi ICTY tarafından 10 Ocak 2001 tarihinde suçlu bulunduğu duyurulan ilk kadın oldu. Yaptıklarını halkı için yaptığına dair açıklamalarda bulunsa da anlattıkları ikna edici olmadığından, 11 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 26 Haziran 2003 tarihinde Kadınlar Hapishanesine nakledildi. Aralık 2008'de İsveç Adalet Bakanlığı, Plasiviç'in ilerleyen yaşını ve sağlık durumunu öne sürerek af talebinde bulundu. Fakat bu talep reddedildi. Daha sonra cezasının üçte ikisini tamamladığı için yaş ve sağlık durumu dikkate alınarak 27 ekim 2009'da serbest bırakıldı.

Momcilo Krajisnik : 1992-1995 yılları arasında Bosna genelinde başta Srebrenica olmak üzere işlenen cinayet, toplu katliam ve tecavüzler sonucu işlenen Soykırım suçunun baş sorumlularından biri olarak arandığı ilan edildi. 3 Nisan 2000 tarihinde SFOR'un Fransız komandoları tarafından tutuklandı ve Lahey'de eski Yugoslavya için oluşturulan (ICTY) Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne teslim edildi. 27 Eylül 2006 tarihinde BM Lahey Savaş suçluları Mahkemesi tarafından 27 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 17 Mart 2009 cezasını 20 yıla düşürüldü. Momcilo Krajinsnik, mahkemede Miloseviç ve Kardziç'ten sonra yargılanan en üst düzey siyasi yetkililerden birisiydi.

Tanrıverdi, İlker
28.06.2011, Stockholm



2 yorum:

  1. Ne söylesek boş. İnsanlığın bittiği an. Hiç alakam olmamasına karşın bu katliam benim yıllardır ilgi odağım oldu. Bununla ilgili ne görsem okur takip ederim. Her sefernde yitip giden insanlığın ardından tekrar tekrar bakarım...

    YanıtlaSil
  2. geçen ay tesadüfen saraybosna daydım.srebrenica diye bir film gösterimi vardı; taş olsan çatlarsın

    YanıtlaSil